belleten
  Törenler - Kutlamalar
 
İlçemizde Kesikbaş Tekkesi ziyaret edilir. Devamlı baş ağrısına tutulanlar, sarılık hastalığına tutulanlar için adak yeri olduğuna inanılır ve iyi olunca tekrar ziyaret edilerek kurban kesilir ve fakirlere dağıtılır.
Kat Kasabası’nda da adak yeri vardır. Bu adak yerine her kim hangi dileğiyle gider ve suyundan içerse dileği kabul olur. Bu adak yerinin hastalara şifa verdiği de bilinir.
Şeyh Şirvani Tokat’ın merkezindedir. Tokat’ın o semtini selden ve felaketten koruduğuna inanılır. Dinî günlerde ziyaret edilir.
Önceden Turhal’a bağlı olan Erbaa’nın Keçeci köyü tekkesi, deliler ve ruhen sıkıntı içerisinde bulunanlar için ziyaret yeridir. Adak adanır ve hastaların iyi olacağına inanılır.
Turhal’a 22 km uzaklıkta bulunan Zile’de Çeltek köyü tekkesi vardır. Sara hastalığı olan ve ruhî hastalığı bulunanlar burada şifa bulur. İyi olacak olan hasta oraya bağlanır ve kendiliğinden çözülür. Yeniden sara hastalığına ve ruhî hastalıklara yakalanmazlar.
Turhal’ın Gökdere köyünde bulunan evliya ağacı ise çocuğu olmayanlar için ziyaret yeridir. Çocuğu olmayan bayanlar buraya gelir ve dua ederler. Daha sonra buraya adak adarlar. Dilekleri kabul olununca da buraya gelip kurban keserler. (Bkz. K.K.6)
Yöremizde hem çocuklar tarafından hem de büyükler tarafından yapılan yağmur duası vardır. Büyüklerce yapılan yağmur duasının diğer yörelerde yapılan yağmur duasıyla farkı yoktur.
Çocuklarca yapılan yağmur duası ise şöyledir: Köyün veya mahallenin çocukları bir araya gelerek kapı kapı dolaşırlar. Her gittikleri kapıdan yağ, şeker, un toplarlar. Toplanan malzeme ile bir yerde helva yapılıp topluca yerler. Bu helva malzemesini toplarken şöyle bağırırlar.
                        Tarlada çamur
                        Teknede hamur
                        Ver Allah’ım ver
                        Sicim gibi yağmur
Diyerek, hep bir ağızdan bağırır ve dua ederler. : (Bkz. K.K.6)
Yöremizde hıdrellez töreni yapılmaktadır. Maddi yönden güçlü olan insanlar kurban keserler.
Hıdrellez bayramında bir gün öncesine arife denir. O gün temizlik yapılır, börekler ve çörekler yapılır. Kurbanlar hazırlanır. Yedi gün önce oruç tutulur.
İnanışa göre hıdrellez günü temizlik yapılmaz, el işi oya yapılmaz.
Hıdrellez sabahı, insanlar ağaçlık bir yerde toplanırlar. Kurbanlar kesilir. Tavada yumurta, pilav, pasta, çörekler, börekler, tatlılar yapılarak hep birlikte yenilir. Genç erkekler salıncak kurar ve sevdikleri kızı sallarlar, ip atlamalar yapılır. Orda bulunan insanlar kendi aralarında yarışlar tertip ederler.
Yöremizde hıdrellezde milli oyunlar da oynanır. Bunlar; semavi, alaçam ve ellik oyunlarıdır. (Bkz. K.K.6)
İlçemizde bugün hala varlığını sürdüren ve şeker fabrikasının arazisi içerisinde yer alan tarihi kocakavak 516 yıldır ayakta durmaktadır. Bu kavak 1489 yılında dikilmiştir. Latince ismi “Popülüs Alba’dır.” Tarihi kocakavak, 26 m boyunda ve 8.60 m enindedir. Bugün koruma altında olup, yarılan gövdesi beton ile doldurularak sağlamlaştırılmıştır. Ayrıca büyük dallarının kırılmaması için de dalları zincirle bağlanmıştır. (Bkz. Resim–12)[1]
Bugün bu kavak adı altında ilçemizde birçok yarışma, şenlik ve festival yapılmaktadır.
Bu yarışma ve festivaller 28 Ağustosta başlayarak 4 Eylül tarihine kadar sürmektedir. Bu festivalleri izlemek için çevre il ve ilçelerden birçok insan gelmektedir.
Festival kapsamında genellikle; buzağı yarışması, (Bkz. Resim–13) güreş turnuvası, (Bkz. Resim–14) bisiklet yarışması, (Bkz. Resim–15) yüzme yarışması, tekvando gösterileri ve açık havada ünlü sanatçıların verdiği konserler yer almaktadır.[2]
Güreşler genellikle, Turhal ve çevresinde yetişmiş ünlü başpehlivanların gösterisiyle açık havada yapılır. Pehlivanlara, yaptıkları dereceye göre ilçemizin tanınmış kişileri tarafından hak ettikleri ödülleri verilir.
Bisiklet yarışmasına, bisikleti olan herkes katılabilir. Ancak katılan kişiler, 15–35 yaşları arasında olmalıdır. Belirlenen alanda kim birinci bitirirse, o kişiye bir bisiklet hediye edilir. Ayrıca ikinci ve üçüncü olanlara da ödülleri verilmektedir.
Gözderesi festivalinin amacı, dostluk, kardeşlik içinde kaynaşmak, sevgi ve saygı çerçevesinde kültür ve dayanışma sağlamaktır. Kasabanın tarihi ziyaret yeri olması, şifalı suyunun olması ve piknik alanlarından dolayı burada festival kutlanmaktadır.
Buranın birçok hastalığa da şifa olduğu bilinir. Bunların en başında göz değmesine, çıbana, cilt hastalıklarına, ağrıya, sızıya şifa olduğu bilinir.[3]
Festivalin amacı; kasabada ve dünya insanlarında oluşan ikilik duygusunu yıkmak amacıyla insanları dostluk ve kardeşlik çerçevesi içinde bütünleştirmek için düzenlenmiştir.(Bkz. Resim–16)
Hubyar Kuyusu’nun tarihçesi rivayetlere göre şöyledir: Anadolu evliyalarından Hubyar Sultan 13. yüzyılda yaşamıştır. Hubyar Sultan’ın babası Lokmanı Penan, annesi Ürfan bacı, eşi Gönül Anadır. Hacı Bektaşi Veli’nin sınıf arkadaşı olup, Hacı Bektaşi Veli ile aynı dönemde yaşamıştır. Hubyar Sultan’ın adı Ahmet’tir. “Hubyar” adını Hacı Bektaşi Veli vermiştir. “Hubyar” kelimesi “Güzel Yar” anlamına gelmektedir. Ayrıca “Hubyar” sevgili anlamında da kullanılmaktadır. Yani,   Hünkâr Veli , “sen benim yakınımsın, yardımcımsın” diye bu adı vermiştir. Bu duruma canlılık verecek Hubyar’a ait bir dörtlük de Viranî Baba söylemiştir.
“Ol demde cümlesi dediler Ali,
Hubyar’ımsın dedi sarıldı Veli,
Doksan bir er gördü bu gizli hali,
İsmine Hubyar’ım demediler mi?”[4]
Turhal ilçesinin Kargın hattına doğru uzanan yolda; Çengel Boğazı denilen mevkidedir. Aziz Baba, Keçeci Baba’nın torunu olarak bilinir. Keçeci Baba’yı ziyarete gidenler, önce Aziz Baba’yı ziyaret ederler. Aziz Baba’ya uğramadan Keçeci Baba’ya gidenlerin mutlaka bir engel ile karşılaşacağı düşüncesi yöre halkı tarafından oldukça rağbet görmektedir.
Azizbaba, türbesinde en ufak bir taşın dahi götürülmesine rıza göstermezmiş. Götürenler olursa onları her an rahatsız ederek, alınan eşyanın geri gelmesini temin edermiş.
Azizbaba şenliklerine katılan kişiler, aşağıdaki manzum parçayı söyleyerek dilekte bulunurlar ve bu manzum parçayı söyleyen kişiler dualarının daha çabuk kabul olacağına inanırlar.
“Horasan’dan geldi Kargın’a kondu,
Cennete çevirdi konduğu yurdu;
Er oldu, cümle âleme duyurdu.
 
Aziz Baba’ya, er diye geldim,
Cümlesin muradın ver diye geldim.[5]
1.1. Doğum Öncesi Âdetler
Yöremizde, çocuğu olmayan kadınlar tıbbî yöntemlerin dışında birçok yönteme başvururlar.
Öncelikle birçok tekke, yatır vs. yerler ziyaret edilir. Bu yatırlara, çocuksuz kadınlar çocuğun olması için adaklar adarlar.
Anne olmak isteyen kadının başvurmadığı kapı kalmaz. Kaplıcalara, şifalı sulara gider. Ayrıca hocalara, afsunculara vs. gider.
İlçemizin bazı köylerinde yapılan bir uygulama da çocuğu olmayan kadının rahim bölgesinin kaydığı düşünülerek, bir iple ayaklarından bağlanarak bir çatıya asılmasıdır. Ayaklarından asılı olan kadın birkaç defa döndürülür ve böylece rahminin yerine geleceği düşünülür.
Ayrıca, çocuğu olmayan kadın için uygulanan bir başka yöntem de şöyledir: öncelikle bir kazan sıcak su hazırlanır ve bu suyun içine kül katılır. Kül katıldıktan sonra iyice karıştırılır. Yöremizde yapılan bu işleme “kül buğusu” adı verilir. Hazırlanan bu kül buğusu geniş bir leğene boşaltılır. Soğuk aldığı düşünülen kadın bu leğene, yani hazırlanmış olan kül buğusuna oturtulur.
Yöremizde bu ve bunun gibi adetlere sıkça rastlanmaktadır. Bu ve bunlara benzer yöntemlerle hamile kalan kadın doğumdan önce daha birçok zorlukla karşılaşır. Bu zorluklardan biri de hamile kadının aşerme dönemidir. Aşeren hamile kadının genellikle acı, ekşi ve baharatlı yiyeceklerden kaçınması önerilir.
Yöremizdeki bir inanışa göre; aşeren bir kadının istediği bir yiyecek eğer ona yedirilmezse, doğacak çocuğun sakat olabileceğine inanılırken, yöremizdeki bazı köylerde de o kadının öleceği inancı hâkimdir.
Hamile kadın kendisine hem bebeğin sağlığı hem de kendi sağlığı açısından çok dikkat etmelidir. Hamile kadın kesinlikle ağır yük kaldırmaz. Ortalık yerlerde fazla dolaşmaz.
Hamile kadın, doğacak olan çocuğun huyunu etkilemek için bazı uygulamalar yapar. Örneğin; köpeğe bakmaz çünkü doğacak olan çocuk büyüklerine karşı gelmesin diye… Hamile kadın kimseyi kınamaz, çünkü doğacak çocuk kınadığı kişiye benzeyebilir. Hamile kadın çirkin kişilere bakmaz, özürlülere gülmez, onları hor görmez; genellikle hamile olan kadın, iyi huylu, toplumca sevilen kişilere imrenerek bakar ki çocuk da iyi huylu olsun ve herkesçe sevilsin.
Doğmamış çocuğun cinsiyetini öğrenmek için yöremizde çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Oğlan çocuğu olmasını isteyen kadın cinsel birleşme sonrasında sağına yatar ve sağından kalkar. Diğer bir uygulama da yeni gelmiş bir gelinin yatağında oğlan çocuğu yuvarlanmasıdır.
Ayrıca eve yeni gelen bir gelinin ilk çocuğunun oğlan olması için kucağına oğlan çocuğu verilir. Ayrıca erkek evlat olmasını isteyip de devamlı kız çocuğu doğuran bir kadın son doğan kızına “Yeter”, “Döndü”, “Döne”, “Durdu” gibi isimler verir.
Kız çocuğu olmasını isteyen kadın yine cinsel birleşme sonrası soluna yatar ve solundan kalkar. Başka bir uygulama da kadının, ağaca taş atarak “oğlanı boşladım, kıza başladım” demesidir. (Bkz. K.K.5)
1.2. Doğum Âdetleri
İlçemizde doğum öncesi uygulanmakta olan âdetler olduğu gibi, doğum sonrası da uygulanan bazı âdetler vardır.
Doğum sırasında, doğum kolay olsun diye kadının saç bağı çözülür, kapı ve pencereler açılır, kilitler açılır ve kuşlara yem serpilir.
Ayrıca kadının sancısı başladığı anda suya bazı otlar konulur. Eğer bu otlar birbirinden ayrılırsa, doğumun kolay olacağına inanılır. Fakat otlar birbirinden ayrılmazsa doğumun çok zor geçeceği inancı hâkimdir.
Yukarıda saydığımız uygulamalar yöremizde sadece birkaç köyde uygulanmaktır. Günümüzdeki doğumların % 90’ı hastanelerde doktor kontrolünde gerçekleştirilmektedir. (Bkz. K.K.5)
1.3. Doğum Sonrası Âdetler
Doğumdan sonra, çocuğun sağlıklı olduğu haberini veren kişiye bahşiş verilir. Çocuk erkek olursa, bir haftalıkken helva yapılıp dağıtılır. Arzu eden aileler ise mevlit okuturlar.
Anne üç ezan sesi duyuncaya kadar çocuğu emzirmez. Bu arada çocuğa şekerli su verilir.
Çocuk kırkı çıkmadan dışarı çıkartılmaz. Kırkı çıkmamış başka bir çocukla aynı yerde bulundurulmaz.
Yirmi kırkında anne hamama götürülür. Yumurta kabuğu tuz ile kaynatılıp annenin vücuduna sürülüp terletilir. Bu sayede hastalıklardan kurtarıldığına inanılır.
Annenin loğusa yatağının başına Kur’ân, yorgan iğnesi ve süpürge konulur. Bu uygulamanın nedeni Al Karısı (Al Basması)’ndan korunmaktır. (Bkz. K.K.5)
1.3.1. Ad Verme Töreni
 Çocuğuncinsiyetinin belli olmasından sonra aile çocuğu için en güzel ismi bulmaya çalışır. Genellikle çocuğa verilecek olan isim Kur’ân-ı Kerim’den seçilir. Ayrıca büyük hükümdarların, din büyüklerinin, peygamberlerin veya sevilen bir tanışın ismi tercih edilir. Adı verilen bu kişinin huy ve karakterinin çocuğa geçeceğine inanılır.
Doğumun birinci, üçüncü veya yedinci günü çocuğa ad verme töreni gerçekleştirilir.
Cami hocası, babası veya dedesi çocuğu kucağına alarak sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okur ve çocuğun ismi kulağına üç kez söylenerek isim verme töreni gerçekleştirilmiş olur. (Bkz. K.K.6)
1.3.2. Çocuğun Kırklanması
Çocuğun kırklanma işlemi adından da belli olduğu gibi doğumdan kırk gün sonra gerçekleştirilir. Bu kırk gün içinde çocuğa çok itinalı bir şekilde bakılır.
Kırklanacak çocuk için ılık bir su hazırlanır. Çocuk annesi tarafından “leğen” dediğimiz bir kaba oturtulur. Bebeğin başının üstüne “halbur” dediğimiz gereç tutulur.
Çocuğun annesi hazırlanmış olan ılık suyu bu halburdan geçirerek kırk defa çocuğun başından aşağı döker. Bu sırada bazı sözler söylenerek, çocuğun kötülüklerden korunması sağlanır.
Bebek ve annesi kırklandıktan sonra artık bir odada yalnız bırakılabilir. (Bkz. K.K.5)
1.3.3. Diş Hediği
Bebeklerin bir yaşından sonra dişleri çıkmaya başlar. Bebeğin ilk dişi çıktığında “Diş Hediği” dediğimiz buğday kaynatılır. Diş hediğinin içine daha başka kuruyemişler de koyularak komşulara dağıtılır. Bu şekilde çocuğun dişlerinin çıktığı komşulara duyurulur. Komşular da bunun karşılığında çeşitli hediyeler getirerek, çocuğa hayır dualarını sunarlar. (Bkz. K.K.5)
1.3.4. Köstek Kırma
Bazı bebekler yürüme çağına geldiği halde düzenli yürüyemezler. Bunun üzerine çocuğun ayağına ip bağlanır. Mahallenin en hızlı koşan iki çocuğu çağrılır ve bir yere koşup gelmesi için yarıştırılır. En önce gelen çocuk çocuğun ayağındaki ipi keser ve bunun karşılığında hediye alır. Bu şekilde çocuğun kösteği kesilerek düzenli yürüyeceğine inanılır. (Bkz. K.K.5)
İlçemizde, aileler genellikle çocuk okula başlamadan önce çocuğu sünnet ettirirler. Sünnet yöremizde layıkıyla yapılmaktadır.
Maddi durumu iyi olan aileler çocuklarına davullu-zurnalı düğün yapmaktadır. Sünnet günü aile büyüklerince belirlenip davetiyeler bastırılır. Yapılan sünnet düğünü yemekli olup eş ve dost çağrılır. Genellikle hafta sonu yapılan sünnet düğünleri çok neşeli ve eğlenceli geçmektedir.
Hazırlanan sünnet odasında çocuğun kınası yakılıp sünnet elbiseleri giydirilir. Daha sonra çocuk arabaya bindirilerek konvoy eşliğinde gezdirilir.
Sünnet olan çocuğa, gelen misafirler çeşitli hediyeler verirler ve çocuğa hayır dualarında bulunurlar. (Bkz. K.K.6)
Askere gidecek kişi, her gece yakınları tarafından yemeğe davet edilirler. Bu arada yakın akrabalar “asker görme” adıyla asker ailesinin evine gelirler ve askere gidecek olan gence çeşitli hediyeler verirler.
Son günlerde askere gidecek olan genç, yakın akrabalarını dolaşarak onlarla helalleşir. Akrabaları da askere gidecek olan gence harçlık verir.
Askere gitmeden önceki gece annesi tarafından askere gidecek olan gencin eline kına yakılır ve arkadaşları tarafından eğlence düzenlenir. Askere gideceği gün davul-zurna eşliğinde halaylar çekilir. Arabalar ile konvoy eşliğinde asker gezdirilir. Otobüse de omuzlarda taşınarak bindirilir. (Bkz. K.K.6)
4.1. Kız İsteme
Şehir ve kasabalarda eski evlenme ve düğün adetleri bazı değişiklikler dışında varlığım sürdürmektedir. Şehir ve kasabalarda askerlik yapma evlenmenin ilk şartı olarak görülmektedir. Öte yandan iş - güç sahibi de olan genç evlenme isteğini çeşitli yollarla babasına hissettirir.
Evlenecek erkek tarafı komşu ve akrabalar vasıtasıyla kız aramağa başlarlar ve görücülüğe giderler. Görücülükte her iki taraf birbirlerinin özelliklerini araştırırlar. Erkek tarafı kızı da yakından tanımağa çalışır. Kız beğenilirse kesin olarak istemeğe gidilir.
Erkek tarafını anne ve yakını kadın akrabalar bir akşam kız evine giderek konuşma ve ziyaretten sonra kızın annesine kızımızı oğlumuza Allah kısmet ettiyse istiyoruz diyerek konuya girer. Kız annesi de Allah yazdı ise olur cevabını vererek oğlan tarafı hakkında gerekli incelemeyi yapar ve uygun bulunurlarsa, oğlan tarafının ikinci ziyaretinin beklendiği oğlan tarafına söz edilir. Erkek tarafının ikinci ziyaretinde kız tarafı Ne yapalım Allah yazmış, kader böyleymiş diye muvafakatlerini bildirirler. Oğlan tarafı söz kesme gününün tespitini isterler ve o günde erkek tarafı yakın akraba ve hürmete layık kişilerle birlikte kız evine giderler, kız evi de aynı şekilde hazır ve misafirleri beklemektedir. Samimi karşılamalardan sonra mutluluk dilekleri sunularak hazırlanmış özel şerbet içilir. Her iki taraf birbirlerine istediklerini bildirirler ve ayrıca kız tarafı erkek tarafından başlık parası adıyla bir miktar para talep eder. Ancak bu adet son yıllarda rağbet görmemektedir. (Bkz. K.K.6)
4.2. Söz Kesme
Şerbet içme töreninden sonra Göz aydm ziyaretleri başlar. Erkek tarafmm gönderdiği hediyeler, elbiseler ve oğlanın adının yazılı olduğu yüzük belirlenen günde takdır, elbiseler giydirilir, takılar takılır. Kız evinin gönderdiği yüzük de oğlana takılır. Son yıllarda nişan katma merasimi aynı evde yapılır. Nişan işlemi bittikten sonra resmi nikah muamelelerine başlanır. Düğünden önce oğlan evince hazırlanan ve adına ağırlık denen eşyalar kız evine gönderilir çeyiz asma işlemleri yapılır.
 Kız evi çeyiz asma işleminden sonra belirlenen cuma günü gelin hamamı ve Cumartesi günü de kına gecesine çağrı yaparlar. Hamam günü davetliler hamamda toplanır yıkanırlar. Çalgıcı kadınlar türküler söyleyerek gelini karşılarlar. Hamamdan çıkıldığı günün gecesinde çeyiz oğlan evine gönderilir. Kına gecesinden bir gün önce oğlan annesi. kız evine bir şamdan ile bir miktar kına gönderir, kına yakma töreni eğlenceleri başlar gelin, kına yakılacak masaya getirilerek kınası yakılır. Gelinden sonra diğer davetliler ve genç kızlara da kına yakılır.
Kına yakımı nın ertesi günü oğlan evinde gelin alma hazırlıkları başlar. Gelin evinde kahve içmeden sonra hazırlanan gelin, ağlayarak aile büyüklerinin ellerini öper ve kapıda hazır bulunan arabaya kimselere gösterilmeden bindirilir. Gelin oğlan evine gelince ailenin büyüğü baba tarafından karşılanır. Evin üstünde bir pencereden damat gelin arabasının üzerine para serper. (Bkz. K.K.5)
4.3. Erkek Düğünü
Güvey evinde ise gelin almadan iki gün önce yiğitbaşı önderliğinde davul zurna ekibi güvey evinin önünde, öncesi haberleri olduğundan ve davul zurnanın da çalınmasıyla komşu, hısım, akraba ve uzaktan davet edilenler gelir. Davul zurna onları karşılar. Gelen misafirler oyunlar oynarlar. Maksat düğünü şenlendirmektir. Eğer gelin evi uzak değil aynı mahalle içerisindeyse arkadaşları, gençler, gelen misafirler davul zuma eşliğinde gelin evine giderler. Gelin evi tarafı onları hoş geldiniz diyerek, karşılar. Sandalyeler dizilir. Misafirler oturtulur. Önce şeker, sonra masalara çeşitli mezeler ve içki servisi yapılır. Güveyi taraftarlarına ikramıdır. Davul zurna çalmaya devam eder. Yiyip içerken bir grup halay çeker, oyunlar oynar ve içerideki kızlar ve misafirler oynayanları pencereden izler. Bu şekilde eğlence kısa bir süre devam eder. Sonra gelin taraftarlarından müsaade istenerek Güvey evine dönülür.
Akşam olunca Güvey evine gelen misafirler önce düğün sahibine göz aydınlık verir. Düğüne gelenlere şerbet veya kahve ikram edilir. Sonrada evin önündeki masalarda İçki ve mezeler ikram edilir. Bir tarafta gelenler, bir tarafta sohbet edenler, bir tarafta halay, ağırlama, simsim ve çeşitli şenliktir sürüp gider. Vakit gece yarısına yaklaşınca, davul zurna susturulur. Yiğit başlı Sayın misafirlerimiz buyurun mum kına almaya gideceğiz, der. Bu arada davul zurna yol havası çalmayla birlikte kalkarlar. Bu arada Güveyin arkadaşları boş durmayıp, kız evine gitmek için' deve yapmışlardır. Birde çıplak eşeği bir elinde sopası deveci vardır. Kadın elbisesi giymiş, devecinin kızlarım temsil ederler. Böylece deve takımı tamamdır.
Düğünde yiğit başı onun arkasında davul zuma çalar devecinin kızları oynayarak yürürler, deveci eşeğinin üstünde oturur. Devesi de bir iple eşeğine bağlıdır.
Devenin arkasında misafir konuklar Güveyinin arkadaşları ve yakınları vardır gitmez evde bekler. Böylece düğün alayı gece yarısı güle oynaya arada bir iki el silah atılıp havaya renk katılır. Böylece gelin evine gelinir.
Gelin evinin erkek taraftan hoş geldiniz diye karşılarlar. Eve girilmez, kapının önünde davul zurna çalmaya devam eder. Gençler halay çeker oynarlar, devecinin kızları oynarlar, marifetlerini döktürürler. Sonra kına istenir. Kına . hemen verilmez, yolu yordamı vardır. Güvey tarafı bahşişini verir. Kına alınır. Tepside yanan mumlar dikilidir, ortasında karışmış top halinde kına ve iki adet mendil vardır. Genç delikanlılardan birisi tepsiyi alır,onu deveye bindirirler. Gelin tarafına Allahaısmarladık yarında Gelin almak için geleceğiz denilir ve davul zurna mum kına havası çalmaya başlar. Bu arada tüm eğlenceler gelin evinin pencerelerinden Gelin ve arkadaşları kadınlar tarafından izlenir. Mum kına alayı yine çala oynaya silahları ata ata havaya renk kata kata eve gelirler. Bir odaya girilir. Hoca amin der. Dua okurken Güveyinin eline sağdıcı kınasını yakar. Mumların da hiç sönmeden yanması için gençler tarafından kamalar duvarlara düzüne saplanır ve mumlar kamalar üzerinde konur. Duvara bir aplik süsü verir.
Bekar gençlerde kınadan bize de sepsin diye birer parça alırlar, serçe parmaklarının yarısına kadar sürerler. Bu gecenin anısınadır. Gelin tarafından kına tepsisine konulan iki mendilden birisi damada diğeri ise kına tepsisini getirene hediyedir. Sonra güveyi yakın bir kaç arkadaşı alıp kaçarlar. Gittikleri ev daha önceden belirlenmiş yakın arkadaşının evidir. Amaç sabaha kadar yiyip içip eğlenmektir. Bu eğlence ye de Güveyi alemi denir. Sabah ezanına kadar eğlence devam eder. Sonra Güvey ve arkadaşları hamama giderler eğlence hamamda devam eder.
Bu arada tan yeri ağarmaya başlar güneş doğarken Güvey evinin önünde davul zurna çalmaya başlar.
Bir taraftan aşçılar sabah gelin almaya katılmak için gelecek misafirlere dua pilavı hazırlamaya başlarlar. Saat dokuzdan sonra misafirler gelmeye başlar. Gelenleri yine davul zuma eşliğinde yiğit başı karşılar. Gelen misafirlere pirinç pilavı ve ayran ikram edilir. Buna dua pilavı denir.
Bu arada hamamda bulunan damat ve arkadaşlarına bir tepsi pilav ile birlikte güveyin elbise ve ayakkabıları gönderilir. Saat ondan sonra tüm misafirler gelmiş Dua pilavı yenilmiş olur ve davul zurna eşliğinde düğün alayı oluşur. Damadı hamamdan almak için giderler. Hamama gelindiğinde güveyi tıraşmı olmuş elbiselerini giymiş hazır bekler. Arkadaşları da giyinmiş filinta gibidirler. Amin denir dua edilir. Güveyinin bir tarafına sağdıcı, diğer yanında bir arkadaşı koluna girerler. Davul zurna eşliğinde yaya olarak düğün evine gelinir. Evin önünde büyükler ve tüm misafirler ayaktadır. Güveyi kıbleye karşı durur. Hoca Dua okur ve Amin denir. Güveyi hocanın ve büyüklerin elini öper. Sonra sıra töre toplamaya gelmiştir.
 Adettir herkes güvey'e bir hediye verecektir. Yiğitbaşı eline bir sele alır. Herkesin görebileceği yüksekçe bir yere bir sandalye veya bir masa üstüne çıkar ve seslenir. Babası, anası, kardeşi/amcası, dayısı, halası, teyzesi, hısımı, akrabası, arkadaşı, sayın misafirler oğlumuz güveyi çıktı ne veriyorsunuz der. Önce Babası oğluma şu kadar dönümlük falan mevkide tarlayı verdim. Yiğit başı babasından 15 dönüm tarla der tekrarlar. Anası benden bu der yiğit başı tekrarlar anasından bu. Kardeşleri, amcası, dayısı, halası, teyzesi ne verdilerse yiğitbaşı tarafından tekrarlanır ve verdikleri bir bir söylenir. Sıra arkadaş ve misafirlere geldiğinde onlarında lakabı ve adı ile birlikte verdiği hediye para ise yiğit başı tarafından bağırarak söylenir ve herkes tarafından duyulur. Töre verme işlemi bitince, yiğit başı seslenir. Sayın misafirler buyurun gelin almaya gideceğiz der.[6]
4.4. Gelin Alma Merasimi
Gelin evi uzaksa vasıtalarla gidilir. Gelin. evi yakınsa düğün alayı davul zuma eşliğinde yaya olarak hareket eder. Gelini bindirip getirmek için, daha önceleri at sonra fayton, şimdi günümüzde otomobil kullanılmaktadır.
Gelin evine gelindiğinde, gelin taraftarları güveyi taraftarları hoş geldiniz diyerek karşılarlar. Güveyi gelin almaya gelmez, evde bekler. Gelin almaya gelen misafirlere kız tarafı şeker lokum ikramında bulunurlar. Davul zurna bu arada gelin alma havası çalmaktadır. Bir taraftan da gelinin çeyizi arabaya yüklenmektedir.
Gelinin çıkarılması istenir ama Gelinin bulunduğu oda kilitlenir. Gelinin arkadaşları genç kızlar bahşiş isterler. Bahşiş ve armağanlar alındıktan sonra kapıyı açarlar. Gelini çıkarırlar. Gelin babasını annesinin elini öper yakınları ile vedalaşır, sonra babası yada kardeşi gelini arabaya bindirirler. Gelin alayı davul zuma eşliğinde hareket eder. Buna Gelin göçürme denir. Bu törenin adı değişmiş ama adı korunmuştur.
Gelin düğün evine getirildiğinde kapıdan içeri girerken güvey pencereden başına para atar. Kimi yerde kurban kesilir, kimi yerde ayakları dibine bardak, tabak, veya küp kırılır. Geline aile hoş geldin der. Gelin el öper.. Akşama kadar çevredeki konu komşu kadınlar kızlar Geline bakmaya gelirler. Hoş geldin derler. Bu bir tür kadınlar arasında tanışma faslıdır.
Bu arada Güveyi arkadaşları ile yatsı vaktine kadar gezer eğlenir. Sağdıcı da onu hiç yalnız bırakmaz. Güveyiden o sorumludur. Vakit geldiğinde camiye gidilir. Yatsı namazı kılınır, namazdan sonra camiden eve kadar hoca eşliğinde gelinir. Dua edildikten sonra güveyi gerdek odasına girerken, sağdıcı ve arkadaşları tarafından sırtına birer yumruk atılır.[7]
5.1. Ölümü Çağrıştıran Düşünceler
Halk arasında ölecek kişiye ölmeden önce bazı hallerin geldiğine inanılır.
Son günlerinde bir sessizlik, içine kapanma olur. Ağır hasta, öleceği zaman gözlerini evin tavanına diker. Azrail’in geldiğini görür ve odadakilerin çıkmasını ister. Azrail onu takip etmektedir. Odadakiler çıkınca gelip onun canını alır.
Günahı çok olanların, çok acı çekerek, bağırarak öldüğü; günahı az olanların ise sessizce, yüzünde tebessüm ile öldüğüne inanılır
5.2. Cenaze Töreni
Cenaze yıkanır, kefenlenip tabuta konulur. Cenaze namazı cami önünde veya mezarlıkta kılınır. Cenaze, cemaatin önünde sedir üstünde veya musalla taşında durur. Namaz kılınır. Hoca: “merhumu nasıl bilirdiniz?” diye üç defa cemaate sorar. Cemaatin öyle haklarını helal etmeleri istenir.(Bkz. K.K.8)
Cenazenin kabri, namazı kılınmadan önce hazırlanır. Erkeklerin kabri, yerden göbek deliği hizasına kadar, kadınlarınki ise yerden göğüs hizasına kadar kazılır. Kabrin kıbleye bakan tarafında alttan bir girinti vardır. Ölü buraya sağ kolu üzerine yatırılır. Başına topraktan yastık yapılır. Girintinin önü tuğla ile örtülür veya tahta ile kapatılır. Cemaatten herkes üçer kürek toprak atar ve hızlıca kabir kapatılır. Cemaat cenaze yakınlarına baş sağlığı dileyerek dağılır, kabrin başında sadece imam kalır. İmam Kur’ân-Kerim okur. İmamın kabirde olanları görebildiğine veya duyabildiğine inanılır.
Cenaze evi ziyaret edilir, başsağlığı ve Allah’tan sabır dilenir. Cenaze evi yas evidir. Hal ve hareketten de üzüntü belli edilir. Cenaze evine komşularca yemek getirilir. Cenazenin sevenleri kırk gün sakallarını kesmez. Ayrıca cenaze evinde kırk gün boyunca eğlence yapılmaz, televizyon izlenmez. Bazen yapılacak düğün törenleri ertelenir. Düğün yapacak olan kişiler, cenaze sahiplerinden düğün yapmak için izin isterler.
Dini uğruna, vatanı uğruna, doğum anında, ateşte yanarak, suda boğularak, namus uğruna vs. ölenler şehit bilinir.
Kutsal gecelerde ölenlerin, günahlarının az olduğuna inanılır.(Bkz. K.K.5)


[1] Tokat Valiliği, a.g.e., s. 61
[2] Tokat Valiliği, a.g.e., s. 61
[3] Tokat Valiliği, a.g.e., s. 61
[4] Tokat Valiliği, a.g.e., s. 62
[5] Tokat Valiliği, a.g.e., s. 63
 
  33992 ziyaretçi bu siteden faydalandı  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol